ÖLÜM DEFTERİ (The BUNKER DIARY) by KEVIN BROOKS | YORUM


Herkese pazar gününden merhabalar ^^

Kitabımızın konusunu ve yazarımızın tanıtımını daha öncesinde paylaşmıştım. Eğer okumadıysanız aşağıdaki linke tıklayarak paylaşıma ulaşabilirsiniz :) 




*****

Hani fantastik ya da epik bir kitap okuduğumuzda ve kitap tam da en şok edici yerinde bittiğinde "Ben az önce ne okudum?" durumuna kapılırız ya, hah, ben de şu anda tam olarak o durumdayım. Ama bunun nedeni o kitaplardaki gibi bir sebep değil. Hayır. Sebep kitabımızın bana hissettirdiği ve hala hissettirmeye devam ettiği çaresizlik, korku, usanmışlık, ölümü bekleme ve neden sorularını sorduran o acınası güçsüzlük durumu. Kitabı okumamın üzerinden bir süre geçmesine rağmen bu duygu karmaşası karşısında hala kendimi toparlayabilmiş değilim açıkçası. Yazar arka kapak yazısında size sunacağını ufaktan vadettiği ne varsa kesinlikle sözünü tutuyor, hatta daha fazlasını da veriyor. Bir şey bekliyordum ama bu kadarının geldiğini ne yazık ki göremedim. Sanırım beni sarsan da bu oldu T.T Ve tam da tüm bu nedenler konusunda hem üzerinde çok fazla konuşmak istiyor hem de bu kitaptan daha fazla bahsetmeyip hayatı dolu dolu ve canlı bir şekilde yaşamak istiyorum. Cidden, cidden okuduğum en sarsıcı kitaplardan biriydi. Sanırım bu nedenle herkese tavsiye edemem, ama okuyacaksanız da buna muhakkak hazırlıklı olun ;)

Tamam, üzerimdeki titremeyi atıp da kitabımıza tekrar dönmeden önce neden biraz konusundan bahsetmiyoruz. Yine de, konudan çok düşüncelerime yönelik olacak gibi, zira çok fazla konudan konuşup da spoiler vermek ya da size hissettireceklerini hafifletmek istemiyorum. Sonuçta böylesi bir tecrübe de yalnız kalmak pek hoş olmaz >.< 

Başlıyoruz öyleyse:

Kitabımız ana karakterimiz Linus'un kaçırıldığı yerdeki ikinci gününde bize merhaba demesiyle başlıyor. Aslında merhaba demesinden çok kaçırıldığı yeri bize, oradaki bulduğu deftere, anlattığı ve çizdiği bir durum. Ama bu durum uzun sürmüyor. Zira karakterimiz, kitabın kapağında da anlattığı gibi, bir gün öncesinde yaşadıklarından başlayıp nasıl kör olduğunu sanıdığı biri tarafından kaçırılarak buraya getirildiği hakkında bize bilgi veriyor. Ve bu durum sizde o satırları okurken kitabın içine girip onu o andan kurtarma isteği uyandırıyor. Sonrasında da kendinden bahsetmek yerine kaçırıldığı yer hakkında ve rutini hakkında bilgi veriyor. Burası altı odalı, bir banyosu, bir mutfağı, ortak odası ve tek giriş-çıkışı bir asansörün olduğu bir yer. İlk başta sadece kendi varken bu durum çok geçmeden dokuzlu yaşlarda bir kızın kaçırılarak getirilmesiyle değişiyor. Ki tam küçük kızla bir rutin yakalamışlarken de belli aralıklarla önce aynı anda gelen bir emlakçı kadın ve bir keşin, sonrasında idari müşavir olduğunu söyleyen tekinsiz ve ayyaş bir adamın ve son olarak da karakterimizin hayranı olduğu ünlü bir fizikçinin gelmesiyle işler önce karmaşık sonra da rutin bir hale bağlanıyor. Bağlanıyor bağlanmasına ama geçip giden zaman ve 7/24 gözetlenme hali, ahh bir de kaçırılan kişinin asla iletişime geçmemesi, derken zaman geçtikçe her şey sinir bozucu bir hal almaya başlıyor doğal olarak. Ama en kötüsü de kaçmaya ya da o hasta ruhlu herifin hoşuna gitmeyecek bir şey denediklerinde yaşadıkları... Kesinlikle okurken iliklerinize kadar karakterimizin hissetiklerini yaşıyorsunuz. Peki sizce Linus tanımadığı ve birbirinden farklı bu kadar kişinin arasında hayatta kalabilecek ve oradan kaçabilecek mi? Yoksa gelenlerin hepsi göründüğü gibi olmadığından onu zor zamanlar mı bekliyor? En önemlisi de Linus kim ve neden sokaklardaydı? Peki kaçma girişimleri, sonunda başarıyla sonuçlanacak mı? Hepsi ve çok daha fazlasının yanıtı için kitabımızı okumalı ve yazarımızın sizi o ruh haline sokmasına izin vermelisiniz ;)

Kitabımız için tam olarak sevdim diyemiyorum ama bir yandan da hoşuma gitmedi de diyemiyorum. Hoşlandığım yerlerin oldukça fazla olduğu bir gerçek ama yanında da yarım, eksik kalmışlık hissi de beni öldürmüyor değil. Mesela altı karakterimizi kaçıran adamla ilgili kafamda dönen bazı soruların cevapsız kalması ya da kaçırılan bazı kişiler hakkında hala merak uyandıran ve ufaktan çıtlatılsa da kesin olarak söylenmemiş şeylerin olması. Sanırım tüm kitap boyunca beni rahatsız eden şeyler kesinlikle bunlardı. Tabi bir de onları kaçıran ve onları psikolojik olarak çökerten pisliğe duyduğum nefret -_- Bunlar dışında ise kitabımız konusunda herhangi bir sorunum olmadı.

Kitabımız konusunda sevdiğim şeylerden biri karakterimizdi. Açıkçası kim olduğunu ve hayatını öğrenene kadar, çeşitli yaşlarda kaçırılanların aksine sergilediği tutumlar oldukça hoşuma gitti. Kim olduğunu ve hayatının bir kısmını öğrendikten sonra ise açıkçası önce kızdım. Çünkü tüm hikayeyi bilmiyordum. Ama öğrendiğim kadarı da kaçırıldıkları yerdeki karakterine tam olarak uymadığından bir süre kızgın kaldım. Kitabı bitirip de tüm hikayesini öğrendiğimde ise açıkçası hissettiğim şey hem yalnızlık hem de üzgünlük oldu. Onun dışında ise genel olarak tüm olan bitene rağmen kitap boyunca takındığı tutum, hayatını ve yaşını göz önüne alırsak, onu sevmemi sağladı. Linus dışında ise Fred'i mi yoksa Jenny'i mi daha çok seviyorum karar veremiyorum açıkçası. Birisi arada çıldırsa da ortamı normal tutan kişiydi diğeri de yaşına göre oldukça zeki ve muhtemelen Linus'un bu kadar dayanmasını sağlayan kişi. Zaten kitabın en değerli ve yegane karakteri de bunlardı bana göre. Ki onları sevmemin bir diğer yanı da haklarında içten içe en fazla şey bildiğim bir diğer karakterler olmaları olabilir :) Karakterler dışında yazarımızın, vadettiği daha doğrusu sizin kapağı ya da arka kapak bilgilerini okuduğunuzda umduğunuz ya da tahmin ettiğiniz ne varsa fazlasıyla vermesi oldukça hoşuma gitti. Kapağa baktığımda zaten nasıl bir şeyle karşılacağımı üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyordum. Ama hiç biri kitabı kapattığımdaki halimi tarif edemez. Gerçekten. Yazarımız ilginç bir başlangıçla bize merhaba diyor, sonrasında her şeyi Linus'un gözünden ve hiç bir şekilde onun alanından çıkmadan deftere yazdıklarını okutarak veriyor, sonrasında da sizi yavaş yavaş ele geçirerek Linus'un tüm hissettiklerini hissetmenizi sağlıyor. Kitabı kapattığınızda ise tüm bu hislerin etkisiyle başa çıkamayıp titremeleriniz ve kendinize gelmeye çabalamanızla kalıyorsunuz O.O Dediğim gibi, yazar akıllarda soru işareti bıraktığı için sizi oldukça kızdırıyor ama bir yandan da size tüm o şeyleri hissettirdiği için de uzun süre kızgın kalamıyorsunuz. Gerçekten başarılı ve bir o kadar da sinir bozucu. Sanırım bu iki kelime kitabı anlatmak için oldukça yeterli ;)

Bunlar dışında anlatmak ya da tartışmak istediğim şeyler aslında var ama söylersem kitabın o hissiyatı kaybolacak gibi hissediyorum. O nedenle burada bırakıyorum. Ayrıca kitabımız çok uzun bir kitap olmadığından normalden daha kısa bir yorum yapmış oldum ama size gereğinden fazla bilgi verip de heyecanınızı kaçırmak olmaz ^^ Eğer siz de iliklerinize kadar Linus'un yaşadıklarını yaşamak ve psikopat bir delinin elindeki kurbanların neler hissedebileceğini öğrenmek istiyorsanız kitabımıza bir göz atmanızı öneririm :)

Bir sonraki yazımıza kadar kendinize, sevdiklerinize ve kitaplarınıza iyi bakın...

Yorum Gönder