IMMORTALS AFTER DARK SERİSİ by KRESLEY COLE | İLK DOKUZ KİTAP YORUMU


Herkese güzel bir Cumartesi gününden merhabalar :)

Öncelikle şunu söylemem gerekir ki, eğer aranızda hala bu seriyi okumamış olanlarınız varsa kesinlikle çok şey kaybediyor. Çünkü yazar paranormal türün içine öyle bir giriyor ve öyle bir yazıyor ki, kendi kulvarındaki birkaç yazarın dışında, diğer bu türde okuduklarınızdan keyif almanız imkansız oluyor. Bir insan her kitapta mı çıtayı yükseltir, her kitapta mı aynı tatta ama bir öncekinden daha farklı daha başarılı ve bir o kadar da eve duyulan özlemi giderir. Valla yazarımız hem bunu hem de çok daha fazlasını oldukça rahatlıkla yapıyor, üstüne devam kitapları için sizi sabırsız ve soluksuz bırakıyor. Bu seri uykuyu, yemeği ve diğer her şeyi unutturacak kadar bağımlılık yapıcı ve bir kez elinize alınca bitirine kadar bırakamıyorsunuz da. Yani, en azından bana böyle oldu. Hatta elimde çıkan sekiz kitapta olduğu için bir haftadan daha kısa bir sürede sekiz kitabı da soluksuz bir şekilde okudum ama daha fazlasına da kesinlikle oldukça açım ;)

Pekala, daha öncesinde hiç bir seri yorumu yazmamıştım. Yani ardarda okuyup yorum girdiğim oldu ama ayrı ayrı! Ama bu sefer kendimi yorum yazmak için bile serimizden ayıramadığımdan hepsini tek bir yazıda toplamaya karar verdim. Hem böylece kitaplarımız hakkında çok uzun yorum yapmamış olurum, çünkü saatlerce bu seriyi konuşmak ve tartışmak istiyorum. Kısacası spoiler yok! Kısa ama oldukça doyurucu bir şekilde kitaplarımızı tanıtacağım. Ama öncesinde isterseniz kitaplarımızın geçtiği evren hakkında genel bir bilgi vereyim ki kitaplarımızı yorumlarken daha yardımcı olsun ^^

Serimizin geçtiği Dünya içinde sadece insanları barındıran ya da tek düzlemli bir yer değil. Dünya içerisinde İrfan adı verilen, aklınıza gelebilecek her türlü mitolojik ve fantastik yaratığı barındıran bir topluluğa sahip. Bu topluk içinde vampirler, cadılar, kurtadamlar, iblisler, büyücüler, periler, furialar ve valkyrielar gibi binlerce farklı türü barındırıyor. Ve bu türlerin birçoğu Dünya üzerinde yaşasa da farklı boyut düzlemlerinde/alemlerinde yaşayanlar da var. Ama en önemlisi de, İrfan topluluğu ölümsüz olduğundan ya da gerçekten ama gerçekten çok zor bir şekilde öldürülebildiğinden dolayı onların doğal nüfus kontrol mekanizması olan Tahta Çıkış zamanının geliyor olması. En azından birçok kişi her beş yüz yılda bir belli nedenlerden dolayı ölümsüzler arasında çıkan ve çok sayıda ölüme yol açan savaşı bu şekilde tanımlıyor. Doğal olarak da savaş sonunda en çok ayakta kalan kişiye sahip olan ırk kazanıyor. Ve durum birkaç savaş zamanıdır iyiler için hiç de iyi olmamış :/ Ama sanırım bu değişmek üzere, çünkü üç bin yaşındaki kaçık Valkyrie kahini Nix bu duruma el atmakta kararlı görünüyor :)

Genel olarak bunları bilseniz yeter. Daha fazla bilgi verip de sizi spoilera boğmak istemiyorum hem ^^ O nedenle hazırsanız şimdi kitaplarımıza, kimlerden bahsettiğine ve konularına bakalım:

The Warlord Wants Forever #1

Wroth kardeşlerin en büyüğü ve Çilekeş ordusunun komutanı Nikolai ile en güzel olmasıyla ünlü ve bir o kadar acımasız Valkyrie Myst hakkındadır.

İtiraf ediyorum, bu kitabı diğerlerini okuyup yorum yazarken Goodreads'e baktığımda hatırladım >.< Tamam, daha öncesinde biliyordum ama o zamanlar Emma'nın kitabı yeni çıkmıştı ve yeni okumuştum o kitabı. Okuduktan sonra da neden bu kitabı çıkarmadıklarını merak etmiştim hatta. Ama o zamanlar İngilizcem bu kadar iyi olmadığından okumayı bile düşünmedim. Sonuç olarak da zamanla unuttum. Yorum yazarken farkına varınca da, zaten 160 sayfa gibi kısacık bişi, hemen indirip okudum :)

Kitabımız Arzuların Esiri  'nde Valkyrie'lerimizin sıkça dalga geçtiği o beş yıl önceki Myst'ın vampirler, kötü vampir Ivo, tarafından tarafından tutsak edildiği kalede Nikolai ve Çilekeş ordusunun oraya saldırmasıyla başlıyor. Asıl amaç hem böyle önemli bir kaleyi alarak düşmana hasar vermek hem de, okurken daha sonra Murdoch'un kitabında da farkedeceğiniz gibi, İrfan hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan Çilekeşlerin oradaki kayıtları ele geçirerek bilgi alması. Ama işler hiç de istedikleri gibi gitmez çünkü Ivo tüm kayıtları yakar ve ortadan kaybolur. Sonuç olarak da geriye esirler kalır ki onların da konuşmaya niyeti yoktur. Kızımız da onların içindedir ve bir şekilde çiftimizin birbirine karşı bir çekimi vardır. Ama bazı sebeplerle vampirimizin kalbinin çarpması oldukça uzun sürer. Bunun sonucunda da araya beş yıllık bir zaman ve oldukça fazla kin girer. Peki sizce çiftimiz birbirlerine çektirdikleri ızdırapları unutup geleceklerine bakabilecekler mi yoksa bu onların yıkımımı olacak? ;)

Şunu merak ediyor olabilirsiniz, bu kitabı okumadığımızda çok şey kaybediyor muyuz seri konusunda? Bence hayır. Çiftimizi diğer kitaplarda da görüyoruz ve merak ediyoruz. Ama kitabımız seri için bir hazırlık, bir bilgilendirme mabında olduğundan çok şey kaybetmiyoruz. Yine de bizde de bir şekilde çevrilmesini ve okumanızı isterdim. Çünkü hem böylece birçok karakteri tanıyor hem de diğer bir çok kitaptaki parçaları ve boşlukları doldurmuş oluyoruz. Zira çiftimiz de kendince yaşamışlıkları olan ve okuduğunuzda seveceğiniz, diğer kitaplarda okuduğunuzda onları daha da iyi anlayacağınız karakterler. Ben beğendim kitabımızı açıkçası, özellikle de neler olduğunu merak ettiğim o beş yıl önceki kale sahnesi ve içime dokunan son kısımlar gerçekten güzeldi *.*

Arzuların Esiri #2

Kitabımız yaklaşık bir buçuk asır yıl boyunca vampirler tarafından işkence gören bir kurtadam olan Lachlain ile güzeller güzeli ama bir o kadar ürkek bir yarı Valkyrie olan Emmaline hakkındadır.

Kitabımız, uzun süredir sönmeyen ve iyileşmesine izin vermeyen bir ateşle yıllardır işkence çeken Lykae Kralı Lachlain'in bir gün binlerce yıldır arayıp da bulamadığı eşinin kokusunu almasıyla başlıyor. Ki uzun süredir vampirler tarafından gördüğü işkence yüzünden sınıra dayanan aklı ve ölümsüzlüğünün yanı sıra diğer acılara da katlanmış olan kralımız en sonunda eşinin kokusunu alınca içindeki canavar harekete geçer. Bu sayede kaldığı cehennem çukurundan kaçabilen Lachlain Fransa sokaklarında kızımızı aramaya başlar. Başlar ama kendi gölgesinden bile korkan kızımız bundan habersizdir ve daha da kötüsü kendisi için tek tehlike bu vahşi Lykae değildir. 

Emma ölen annesi ve kim olduğunu bilmediği babası hakkında daha fazla ipucu bulmak için hayatındaki en cesur kararı alarak tek başına Fransa'ya gelir. Gelir ama bilmediği nedenlerden dolayı İrfan yaratıklarının bile buradan kaçtığını görmesinin yanında ailesi hakkında aradığı yanıtları da bulamaz. Sonunda da aç, güçsüz ve şaşkın bir haldeyken Lachlain'e yakalanır. 

Okurken başlarda kızımıza sinir olsak da sinirli bir Lykae konusunda sanırım hepimiz aynını yapardık. Ki Lachlain de sinir etme konusunda kızımızdan aşağı kalmıyor. Ama ne zaman ki işkencenin izleri geçip de çiftimiz biraz anlaşmaya başlıyor işte o zaman da kızımız hakkındaki gerçekler ortaya çıkıyor. Ki bu gerçekler, yaşadıklarından sonra Lachlain için pek kaldırılabilir cinsten değil. Peki ya sizce çiftimiz tüm engelleri aşabilecek mi? Peki ya Emma, an be an gelişip daha da olgunlaştığına tanık olduğumuz kızımız hayatının karşılaşmasından sağ kurtulabilecek mi? Hepsi ve çok daha fazlası için kitabımıza bir an önce başlayın ;)

Kitabımızda özellikle Valkyrie sahnelerine bayıldım. Zırdeli Nix favorilerimden kesinlikle *.* Kitabımız yer yer eğlenceli ve komik olsa da aksiyonu da eksik olmuyor. Elinizden bırakamıyor ve bir solukta okumak istiyorsunuz. Gerçi, bu seride öyle okumadığım bir kitap hiç olmadı ki! <3

Tutkuların Peşinde #3

Kitabımız, daha önceki kitaplardan tanıtığımız Valkyrie olan Merhametsiz Kaderin ile ilk kitaptan tanıtığımız Nikolai Wroth'un küçük kardeşi vampir Sebastian arasındadır.

Kitabımız, Sebastian'ın vampire dönüştürüldüğü zamandan başlıyor ve sonrasında da günümüzde devam ediyor. Eskiyi göstermesi vampirimizin neden herkesten izole bir şekilde yaşadığını anlamamıza yardımcı oluyor. Ki her ne kadar tamamen izole bir yaşam istese de kan ihtiyacı buna ne yazık ki engel oluyor. Ve tam da bu ihtiyaç sebebiyle kızımızla karşılaşıyor.

Şunu belirtmeyi unutmuş olabilirim, vampirler İrfan'da sevilmeyen bir tür. İnsanların kanını direk kaynaktan içmeyen Çilekeş topluluğu ise yeni bir oluşum Yağmacı diye adlandırılan katil ve kötü vampir topluluğuna göre ^^ Bu nedenle de yakışıklımızın yaşadığı kasabada ölümsüzler ondan rahatsız oluyor ve Sebastian'dan kurtulması için Kaderin'i çağırıyorlar. İş oldukça basit, vampiri öldür ve sonrasında da ilk kitaptan duyduğumuz mitolojik ve son derece ölümcül bir yarış olan Hücum'a katıl. En azından Kaderin'in aklında tam olarak böyle bir plan vardı. Ta ki Sebastian'ı görüp de onun kalbini attırana ve onun Gelin'i olduğunu anlayana kadar. Ki kızımız bunu anladığında da, başından geçenlerden sonra ödüllendirildiği duygusuzluğu da vampire karşı etkili olmayınca, arkasına bile bakmadan kaçıyor ve onu bulamacağını umduğu Hücum'a katılıyor. Sonucunda da çiftimiz arasında bir kovalamaca ve büyük ödül için yarış başlıyor :)

Kitabımız bir ara temposu düşse de genel olarak hız kesmen devam etti. Karakterler geçmişleri ve kişilikleriyle oldukça gerçekçiydi. Sebastian tam bir nerd, oldukça zeki ve çabuk kavrayan yapısıyla kalbimi fethetti *.* Kızımız da yer yer acımasız yer yer şaşkın ve daima kickass olmasıyla arada sinir etse de lakabını sonuna kadar yaşattı ;)

Şehvetin Kölesi #4

Kitabımız Lykae Kralı'nın kuzeni kurtadam Bowen ile cadıların en güçlüsü olacağı öngörülmüş Beklenen Mariketa hakkındadır.

Açıkçası seride beni çılgına çeviren iki kitap oldu, sanırım bunlardan ilki bu kitabımızdı. Aslında hikayenin tamamını öğrenince kesinlikle hak veriyor ve yazarıma bir kez daha hayran oluyorum ama okurken yolduğum saç baş da cabası -_- Kitabımız daha öncesindeki iki kitabımızda gördüğümüz, Hücum'a da katılan ve sonunda her ikisi de çok kötü bir şekilde bırakılan karakterlerimizin hakkındaki bilgilerle başlıyor. İlki Bowen'ın eşini nasıl kaybettiğini anlatırken bir diğeri Bowen'ın Mariketa ve diğer kitaplarda karşımıza çıkacak birkaç karakterle Hucüm'daki karşılaşmalarına değiniyor. Ki her iki durum da Bowen için ölüm derecesinde ve son kısılı kaldığı yerde de bunu düşünürken yaptığı eylemlerin sonuçları ağır bir şekilde su yüzüne çıkıyor. Sonuç olarak bir savaş başlatmamak için cadıyı ve diğerlerini hapsettiği mezardan kurtarmak, kısa sürede de cadıyı ait olduğu topluluğa ulaştırmak zorunda kalıyor. Kalıyor ama işler hiç de göründüğü gibi değil. Hapis kaldığı yerde ölümle burun buruna kalan bir cadı, iki iblis kardeş ve okçu perilerin çok öfkeli olmaları dışında Bowen'ın nefret ettiği bir ırk olan cadılardan Mariketa tarafından büyülendiğine inanması ortalığı daha da karıştırıyor. Sonuç olarak ise ortaya ölüm kalım durumu, nefret-aşk ilişkisi ve bunların da üzerinde tahmin edilemez bir komployla çiftimiz zamanında kurtuluşa ulaşmaya çalışıyor. Ah, bir de Lykae'mizin dolunay da daha vahşi olacağından ve dolunaya da çok az kaldığından bahsetmiş miydim? Gerçekten de her şey bu kadar ters gidemezdi sanırım ;)

Kitabımız başlarda oldukça sinir edici ve okuması zorken bir yerden sonra, çiftimizin de birbirine alışması vb. ile açılıyor ve gerisini su gibi okuyorsunuz. Ama bir yerde her şey artık bitti diyorsunuz ki... Bu kadın bunu hep yapıyor, sizi öyle sinir edip öyle kızdırıyor sonrasında da öyle güzel bağlıyor ve açıklıyor ki hayran olup aşık olmaktan kendinizi alamıyorsunuz *.* Çiftimiz hakkında hala karışık olduğum duygular olsa da, yer yer komikliklerini ve birlikte son derece kick-ass olmalarını seviyorum ;)

İhtiras Tutsağı #5

Kitabımız bazı sebeplerle normal vampirlerden daha da güçlü olan Conrad ile uzun yıllar önce kendi evinde acımasızca öldürülmüş ünlü ve hayat dolu, şuan gayet ölü ve hayalet, balerin Naomi hakkındadır.

Yazarın birbirinden farklı karakterler ve onlara uygun apayrı olaylar oluşturmasına bayılıyorum kesinlikle. Her birinde farklı, her birinde bir diğerinden daha güzel bir tat... Yine de hiç biri benim için bir Conrad olamaz. Şu dokuz kitap içinde kesinlikle zirve, top, number 1! *.* Ben böyle karakteri, böyle çifti, böyle aşkı yerüm ya <3 Yazara da bayıldığımı söylemiş miydim? Elbette söyledim, ama inanın yetmiyor işte. Hele de seride ikinci bakir erkek karakteri yaratıp bize böylesine muhteşem bir hikaye okutuyorken :*

Conrad, bizim Sebastian'ın kitabında öğrendiğimiz bilgilerle, Wroth kardeşlerden olan ve kitabı okurken öğreneceğimiz nedenlerle olduğu şeyden diğerlerinden daha fazla nefret eden vampirimiz. Geçmişi ve dönüşümü sonrasında yaşadıkları, bu doğrultuda içmeyi seçtiği kişilerin kanı nedeniyle hem çok fazla güçlü hem de aldığı canlardan çıldırmanın sınırında. Bu nedenle tamamen delirmeden önce kardeşlerini bulmak, yaptıkları nedeniyle onları öldürmek ve sonra da varlığına son vermek istiyor. Bu sebeple gittiği İrfan barında yakalanması ve kardeşlerinin onu iyileştirmek umuduyla getirdikleri Naomi'nin evine gelmesiyle de olaylar başlıyor. Naomi tam da istediği hayata kavuşmuşken acımasızca öldürüldüğünden beri hayallettir ama İrfan hakkında hiç bir bilgisi yoktur. Çünkü kendi evinin sınırlarından ayrılamıyordur ve evi de çok uzun süredir ıssızdır. Evine yeni gelen vampirlerin varlığı ilk başta heyecan yaratsa da sonradan öğrendikleriyle durumdan pek de memnun kalmaz. Bir yandan da yalnızlığının dinmesi ve neler olduğunu anlama merakı peşini bırakmaz. Sonuç olarak kendini huysuz, kardeşlerinden sakladığı ölümcül sorunlarla boğuşan ve her şeyden nefret eden yakışıklımız Conrad'ı iyileştirme çabasında bulur. Sonrası ve yaşayacağınız aksiyon içinse kitabımızı okumalısınız ;) 

Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir tat *.* Conrad'a o sahiplenişi, sevişi ve muhteşem karakteriyle zaten aşık olmuştum ama bir de çift olarak birbirlerine iyi geldikten sonra öldüm, bayıldım ve daha da aşık oldum. Ahhh... bu çiftimizin hikayesini kesin döner döner okurum ben. Zirve ya, parlak yıldızlı ve diğer kitaplardan çok daha farklı, çok daha iyi olan bir zirve <3 Muhakkak kaçırmayın! *hülyalaradalar*

Zevk Mahkumu #6

Daha önce Mariketa ile gördüğümüz, iblis kardeşlerden prens Cadeon ile başta insan olan ama gerçek ırkı sonrasında çıkan Valkyrie Holly hakkındadır.

Woede kardeşler zamanında olan olaylar sebebiyle iblis krallıklarındaki tahtlarını kaybetmişlerdir. Ve çok uzun süreler boyunca, şimdi paralı asker olarak görev yapsalar da, hep tahtlarını ve ırklarını zalim Omort'tan kurtarmanın yolunu aramaktadırlar. Ki zamanında Conrad'ın aldığı kararlar sebebiyle kaybedilen taht için umut, favorim ve herkese yakında bir Tanrıça olacağını kendi kendine ilan eden zırdeli Nix sayesinde doğmuştur. Doğmuştur ama baş düşmanlarını öldürmek, halklarını kurtarmak ve yıllar öncesinde yaptığı hata sebebiyle ağabeyinin tahtını kaybetmesinin suçunu ödemesini sağlamasının sebebi çok ağırdır. Çünkü bedel, asırlardır beklediği ve bir insan olduğu için bir yıldır uzaktan uzağa izlediği eşi Holly'dir. Yani Aracı ve yarı Valkyrie. Peki sizce Conrad üzerindeki tüm bu baskı sonucu Omort'u öldürecek kılıcı ve Holly'i kötü büyücüye mi teslim etmeyi seçecek yoksa yılların bekleyişi galip mi gelecek? Peki ya Holly? Zira hayat onun için daha zor. Bir an insanken, doktorasını yapıyorken ve yakında evlenmeyi umduğu bir nişanlısı varken bir an sonra kendini tanımadığı bir dünyada bilmediği bir ırka dönüşmüş ve kaçamadığı bir yabancının kollarında bulmak kesinlikle kafa karıştıcı. Ama sonuç ne olacak? Ortada dönen onca yalana ve sırra rağmen çiftimiz birlikte mi olacak yoksa sorumlulukları ve korkuları felakete mi sebep olacak?

Bu kitabımız genelde hakkında ne hissedeceğimi pek bilmediğim bir kitap oldu. Kitap boyunca olaylar eksik olmadı yine ama bunun yanında çiftimizin inişli çıkışlı ilişkisi de bitirdi beni. Bazen komik dialoglar ve hoş yakınlaşmalarla kalbimi çalsa da ardından gelenler öfkemi oldukça körükledi -_- Kitabımız hakkında akıcı ama oldukça sinir olduğunu söylemek yerinde olacaktır sanırım.

İblis Kral'ın Öpücüğü #7

Kitabımız kötücül büyücü Omort'un üvey kızkardeşi olan İlüzyonlar Kraliçe'si büyücü Sabine ile öfke iblislerinin tahttan düşmüş kralı ve Woede kardeşlerin büyüğü, acımasız savaşçı Rydstrom hakkındadır.

Size seri boyunca beni çıldırtan iki kitap olduğunu söylemiştim. İşte karşınızda ikinci kitabımız! *sinirlibakışlar* Aslında kitabımız sonlara doğru oldukça güzelleşiyor ve hele de Rydstrom esaretinden kurtulunca oldukça keyif verici bir hal alıyor. Alıyor ama o anlara gelene kadar da beni yiyip yiyip bitiriyor. Açıkçası ben bu yazarın yazdığı bir şeye kötü diyemiyorum, çünkü kitap boyunca sizi sinir etse de sonlara doğru öyle güzel bağlıyor ve size her şeyi unutturuyor ki bir süre sonra ben neyi sevmemiştim yahu diye kalıyorsunuz O.O Ama işte olay da o anlara gelene kadar saç baş yolma sorununda :D

Kitabımız aslında maceraya bir önceki kitapta başlamıştı. Kardeşi krallığı kurtarmak için gerekli olacak kılıcı almaya çalışırken öfke iblislerinin tahttan düşen yakışıklı kralı Rydstrom sebebini kitabın ilerlerinde tam olarak öğreneceğimiz nedenlerle Sabine tarafından kendi krallığında hapis edilir. Bu süreçte de bizim mantıklı, soğukkanlı ve ırkının aksine öfke sorunları pek yaşamayan iblisimiz bir şekilde kaçtığında kendini deliliğin sınırlarında bulur. Ki yalnız da değildir, zira baş düşmanı olan Sabine eşi çıkınca ve kendine yaptıkları da belli olunca ona bunu ödetmeye kararlıdır. Sabine mi? Onun ve kızkardeşinin hikayesi de oldukça korktucu ve bir o kadar da hüzünlü. Yaptıklarının nedenlerini anlayabiliyor insan. Ama yanlış kişiye bulaştığını da söylememe gerek yok ;) Sizce kralımız her zamanki gibi tahtını mı yoksa karşı konulmaz bir çekim hissetiği baş düşmanlarından ve eşi olan Sabine'i mi tercih edecek? 

Bir de şunu eklemezsem olmaz, kızkardeşi ve Thronos hakkındaki hikayeyi okumak için sabırsızlanıyorum. Zira onlarınki nefret-aşklardan, hani aile kavgasına dönen ve birbirilerini öldürmek zorunda olsalar da bir yandan da derin bir aşk duyulan. Ahhh, onların hikayesi için birkaç kitap daha var ama ben şimdiden çok sabırsızım *.*

Kış Öpücüğü #8

Yarı Valkyrie yarı buz perisi Daniela ile Wroth kardeşlerin sonuncusu Çilekeş vampir Murdoch hakkındadır.

İtiraf etmeliyim ki serideki en durgun ve dinlendirici kitap bu kitap olmalı. Yani en azındandan Türkçe'ye çevrilip de okuduklarım arasında. Zira kitap boyunca başlarda ölümcül aksiyonlar yaşasak da sonrasında daha çok çiftimizi ve onların imkansız ilişkisini okuduk. İmkansız çünkü Danii yarı buz perisi olduğundan dolayı kimseye dokunamamaktadır. Yoksa en ufak sıcaklıktan dolayı sonsuz acılar çeker ve cildinde yanıklar oluşmaya başlar. Aslında kendi ırkına dokunabilir ama okuyacağınız sebeplerle de kendi halkı onu öldürmeye çalışmaktadır. Yani işler oldukça karışıktır :( Bunun üstüne bir de bizim hovarda ve çapkın vampirimizin Gelin'i olduğunu öğrenmesini düşünün! Sanki dertsiz başı varmış gibi başına bir başka dert daha alır. Üstelik bir ilişkiye başlamak isteseler bile her şey o kadar imkansızdır ki... T.T Gerçi kitabımızın hakkını yemeyeyim, sadece çiftimizi anlatmıyor. Arada, daha önceki kitaplarda okurken ne yaptığını merak ettiğimiz Murdoch boşluklarını çok güzel bir şekilde dolduruyor ve merakımızı sonuna kadar tatmin ediyor ;) Peki sizce imkansız görünen ve birbirinin zıttı iki karakterimiz için hala bir umut var mı yoksa onlar için her şey Kutup'tan daha mı soğuk olacaktır?

Kitap boyunca Murdoch'un Conrad'ın kitabındaki eksiklikleri tamamlamasının yanında sonunda Kristoff hakkında bilgi alabilmemiz kesinlikle tatmin ediciyidi. İleriki kitaplarda baktım ama henüz onun kitabı yazılmamış. Yine de söylenene göre bu sene çıkacak kitaptan sonrası onun. Ve kaderindeki eşi, Gelin'i de tahminlerimdeki kişi ise kesinlikle okumak için sabırsızlığımı ikiye katlıyor. Umarım yazar bir an önce onun kitabını çıkarır! :) Bunun yanında çiftimizi olaysız görmek beni başta şaşırtsa da ikisinin de imkansızlıklar konusunda yaptıklarını okumak, ilişkileri ve birbirleri için gösterdikleri çabayı tatmak oldukça güzeldi *.*

Karanlık Prens'in Gelini #9

Türkçe'ye çevrilen son kitabımız ise, çevrilen ilk kitaptan beri hikayesini okumak için beklediğimiz Lachlain'in kardeşi ve Lykae Prensi Garreth ile İrfan'ın muhteşem Okçu'su Valkyrie Lucia hakkındadır.

Yazarın neden bizi bu kadar beklettiğini ilk okuduğumda anlamadım açıkçası ama ne zaman hikayede zaman atlası yaşadık o zaman sebebini anladım. Ki okurken o zaman atlaması ve yakışıklımızın yaşadıkları sebebiyle kitabı beğenmeyeceğimi düşündüm başta, evet hiç akıllanmıyorum ^^ Ama sonrasında yazarımız asıl aksiyonu başlatıp da bize neden böyle olduğunun nedenlerini tamamiyle verdiğinde açıkçası soluksuz okudum. Hatta son sayfada keşke biraz daha olsaydı dedim. Ahh, o son ki ne son cidden! :O Tamam bir şeyler tahmin etmiştim konuşmalardan ama yazar bu sefer oldukça farklı bir şekilde, sizi şaşırtarak diğer kitaplar için tırnak kemirtir ve sabırsızlıktan karın ağrıları çeker bir halde bırakıyor *.* Kitap boyunca sık sık kızımıza kızdım ama nedenlerini okudukça hak verdim. Ki Garreth ya da halkının ona sesleniş biçimiyle Karanlık Prens'imizin çoğu zaman yanında olsam da o da ufak tefek sinir krizleri yaşatmadı değil bana. Ama dediğim gibi sonu, ahh... resmen okurken içim gitti, parçalandı ve korkudan bir ara öldüm sanırım. Tamam, tahmin edilebilir şeyler var ama yine de onları okuyor olmak kesinlikle yürek burkucu. Yine de yazarım, her zamanki gibi, her şeyin üstesinden oldukça güzel bir şekilde geldi ve diğer kitaplar için tutuşur bir halde bıraktı beni <3

Açıkçası bir çok yönden ne olacağını çoğu zaman kestiremediğim ve diğer kitaplarda bol aksiyon olsa da durdurak bilmez macerasıyla beni tamamiyle doyuran bir kitap oldu. Tamam, Lucia'ya çoğu yerde öyle sinir oldum ki kitabı tekrar elime alana kadar sakinleşmek için volta attım. Ve onu sevemeyeceğimi düşündüğüm anlarda geçmişini okumak, hele de sonunda yaptıklarını görmek... ah talihsiz kuzum, kesinlikle kalbimi fethetti :* Umarım onun üstündeki o menem yükten kurtulduktan sonraki bu yeni halini okumak için bolca fırsatımız olur ;) Tabi bir de hem kitap içerisinde hem de sonunda verilen ipuçları nedeniyle merak ettiğim üç kitap var ki, nasıl bekleyeceğim inanın bilmiyorum T.T

*****

Serimizin dilimize çevrilen kitapları ve onlar hakkındaki yorumlarım bu kadar. Aslında daha uzun yazmak isterdim ama hepsinin aksiyonu bol ve birbirlerine bağlılar ki yazacağım en ufak şeyin spoiler olmasından korkuyorum açıkçası. O nedenle size şimdilik veda ediyorum :)

Kendinize ve kitaplarınıza iyi bakmayı unutmayın, keyifli haftasonları...

Yorum Gönder